Şadırvan

Klasik Osmanlı döneminde, fonksiyonlarına göre şadırvan[1] mimarisinde birçok yenilikler ortaya çıkmış, ilgi çekici detaylarla farklı biçimler uygulanmıştır. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yapımı sürdürülen geleneksel şadırvan tiplerine rağmen, bilhassa Mimar Sinan’ın eserlerinde rastladığımız örnekler o zamana kadar görülmemiş kompozisyonları, enteresan detayları ile Osmanlı dönemi Türk şadırvan mimarisindeki yenilikleri göstermeleri bakımından çok önemlidir.[2]

Edirne Selimiye Camii’nin on altıgen şadırvanı, hazne kenarları mermer kafesli ve taçlı şadırvanlardandır. Şadırvan, klasik abdest şadırvanlarından farklı biçimlerde süslenmiştir. Mimar Sinan’ın en büyük abdest şadırvanı olan Edirne Selimiye Camii’nin şadırvanında, haznenin her kenarı, yan yana geldiğinde prizmatik bir köşe sütuncesi meydana getirecek biçimde ve bunların arasında, üst üste ikişer pano halinde işlenmiştir. Alt pano, geniş ve derin bir profil şeridiyle çerçevelenmiş olup ortasında sivri kemerli ayna taşları ihtiva etmektedir. Üst pano ise geometrik motifli bir kafestir. Bunun da yukarısında rumi motifli bir taç bordürü hazne kenarlarında dolaştırılmıştır. Sinan bu eserinde haznenin oturtulduğu kaide kenarlarını, her musluk hizasına ayak dayayacak, özel şekilli bir mesnet biçiminde işlemiştir.[3]

sadirvan6  sadirvan7

Susayanların, hazneye bitişik bir çanaktan veya küçük bir çeşmecikten şadırvanın suyunu rahatça içmelerini sağlayan, suluk adını verdiğimiz tesis mevcuttur. Haznelerin üst kenarları kafeslerle çevrilmiş bazı abdest şadırvanlarında, bulunduğu caminin cümle kapısına ya da ana avlu kapısına bakan cephelerinin, konsol şeklinde mermerden oyma bir çanakçığı ihtiva eden musluklu bir aynadan ibaret suluklarla techiz edilmeleri de Mimar Sinan’ın diğer bir orijinalitesidir. Edirne Selimiye Camii’nin şadırvanı bu tarz şadırvanlara örnektir. Mimar Sinan’ın bu suluklu abdest şadırvanı kompozisyonu, sonradan bazı öğrencilerinin eserlerinde de tekrarlanmıştır.[4]

 

 


[1] Türk mimarisinde şadırvan, içmek veya temizlik için kullanılan suyun aynı zamanda sesi ve görünüşü ile zevk verecek, estetik bir biçimde hizmete sunduğu bir tesis olarak hemen her türlü yapının içinde veya dışında yer almaktadır. Cami, mescid, medrese ve tekke gibi dini yapılarda öncelikle abdest almak ve su içmek için şadırvanlar yapılmıştır.

[2] Yılmaz Önge, “Mimar Koca Sinan’ın Şadırvanları”, Mimar Sinan Dönemi Türk Mimarlığı ve Sanatı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1988, s. 189.

[3] Yılmaz Önge, a.g.m., s. 190.

[4] Yılmaz Önge, aynı yer.